Merhabalar efendim, bendeniz Mel

Blog sayfama hoşgeldiniz. Mutluluk, paylaştıkça çoğalır ve gerçek olur. Ben de sizlerle, tamamen bana ait olan yazılarımı ve şiirlerimi paylaşmaktan mutluluk duyuyorum.
Sevgiler ve esenlikler sizlerle olsun...


SEN, SU OLMADAN YAŞAYABİLİR MİSİN? " O YÜZDEN KAPININ ÖNÜNE BİR KAP SU LÜTFEN ... "

Atatürk'ün muhteşem duvar kağıdı

Atatürk'ün muhteşem duvar kağıdı
Resme tıklayarak indirebilirsiniz

24 Şubat 2009

Kayıp Umutlar


Benim de umutlarım vardı herkes gibi. Cıvıl cıvıl rengarenk umutlardı. Hepsini biriktirirdim, toplar, toplar... koyardım cebime. Dursunlar orda, güvende diye. Hep yanımda taşırdım onları cebimde. Arada şöyle bir göz atar, bakardım umutlarıma. Umutlarım varken iyi hissederdim, mutlu olurdum onlara baktıkça, düşündükçe. Birgün bunları kullanıcam, gerçek olacaklar diye... Derken birgün... Baktım ki umutlarım yok. Sonra anladım... Cebim delinmiş, delikmiş meğer... Ard arda düşmüş umutlarım, serpilmiş yollara. Kim bilir birileri üstünden geçmiştir, ezmiştir...

22 Şubat 2009

Sessiz Çığlık


Bazen boşlukta hissedersin kendini, bir şeye bakarsın ama başka birşey düşünürsün. Yediklerin geçmez boğazından, birşey söylemek istersin kelimeler düğümlenir. Birşeyleri dinlersin ama duyamazsın. Sana söylenenleri anlamazsın. Yolda yürürken o kalabalıkta, göremezsin kimseleri. Nefes alıp verirken boğulduğunu hissedersin. Dümdüz bir yolda yürürken bir ayağın çukurda hissedersin. Üzerinde sanki bir ağırlık vardır. Karanlığı sevsen de korkarsın geceleri, bir ışık ararsın ama bulamazsın. Ağlamak istersin ama gözlerinden yaş gelmez, tükenmişlerdir... Çığlık atarcasına bağırmak istersin ama sesin çıkmaz, çıksa seni duyan olmaz. Belki ateşi seversin ama, yanan yüreğin acıtır canını. Bir daha ağlamayacağım dediğin an gelir aklına ama kendine verdiğin sözü tutamazsın. Hiçbirşey yapamadığını gördüğünde işte o an gelir, anlarsın... Hayat sana uzatmamıştır elini, kendinle bırakmıştır seni, acılarınla... Bu ne biliyor musun, tüm bu olanlar;
"SESSİZ ÇIĞLIK"... sessiz çığlık bu...

14 Şubat 2009

14 Şubat hakkında


14 Şubat sevgililer günü geldi. Ama çok fazla heves etmiyorum. En sevdiğim günlerden biri diyemem çünkü ben sevgimi sadece tek bir gün gösteren kişilerden değilim. Aslında böyle tek güne mahsus zamanları sevmiyorum ben. Şimdi üstünüze alınmayın, sizlere lafım yok. Ama haklı sebeplerim çok, belki bazılarınız bana katılacaksınız. Sevgililer günü geldi, her yer kalplerle, balonlarla, çiçeklerle…vs gibi şeylerle süslendi. Evet, çok güzel enstantaneler görebiliyor insan. Haliyle mutlu olanlar çok. Göze hoş geliyor böyle şeyler tabi. Hemen bir telaş, hadi çıkıp da sevdiklerime bişiler alıyım diyenleriniz de oluyordur. Birde öyle bir durum var ki, hep şaşırıyorum ve gerçekten de şahit olmuşluğum vardır.
Alışveriş merkezlerinde, sokaklarda bir alışveriş çılgınlığı oluyor. Herkes hediye derdine düşüyor. Acaba ne alsam, ne etsem gibisinden. Ya bunu beğenmezse, ya şundan hoşlanmazsa falan filan…
Nedir bu telaş yahu? En güzel hediyeyi alma günü mü? Sevgilerini böyle hediyelerle mi göstermek istiyorlar anlamıyorum. Sevdiğin birine hediye almak güzeldir tabiî ki ona lafım yok. Önemli olan düşünmek ve almak, bir çer çöp bile alıp karşındakine versen yeter. Ama önemli olan zaten sevdiklerinle beraber olmak değil mi? Bir öpücük, bir sarılmak, onu sevdiğini söylemek, onun yanında olmak yetmiyor mu? İlla bir şey almak gerekmiyor ki. Pardon alıcam mı diyorsun? Peki tamam…
Parası olmayıp da hediye, çiçek, börtü, böcek alamayanlar sevgisini gösteremiş mi oluyor? Aslında böyle bir zamanda evet bu hale sokuluyorlar. Sevgisiz, düşüncesiz damgası yiyorlar resmen. Bak falanca eşine çiçek almış, sen bana neden almadın? gibi repliklerle karşılaşıyoruz zaman zaman. Diğer günler hiç öyle manzaralarla karşılaşmıyorum. 15 Şubat günü böyle bir manzara bir daha pek görülecek gibi değil hani. Oysa ki diğer zamanlarda da görmek isteriz böyle manzaraları. Sevginin günü bir gün olamaz, hergün olmalı bence. Hergün şaşırtmalı, süprizlere boğmalıyız sevdiklerimizi… O zaman bu kadar telaş, patırtı olmaz.
Birde böyle zamanlarda mutlu olmaktan ziyade, mutsuz olan kişilere de rastlamak pek bir mümkün. Sevgilisi olmayanlar, sevdiklerini kaybedenler için haliyle acı bir gün oluyor. Yalan mı?
Kimi çiftler ellerinde kalplerle, çiçeklerle bir köşede kutlama yaparken, yalnız olanlar, acı çekenler ne yapsın? Haliyle onlara bakarak belki ilerde ben de böyle mutlu olurum diye iç geçiriyorlardır. Ya da o manzara karşısında içlerinde bir burukluk, bir acı hissediyorlardır.
Ama biraz da haksızlık bana göre. Ne yapalım gene de saygı duymaktan başka bir şey düşmüyor.
İşte benim için hergün sevgililer günüdür. Her gün özeldir. Her bir günün bir anlamı vardır. Ama ne yapıp ne edip gene bu özel gün hatrına sizlerin sevgililer gününü kutlarım. Umarım içinizden ve kalbinizden gelerekten kutluyorsunuzdur çünkü hiçbir anlamı olmaz öteki türlü. Sırf sevgililer günü diye, bunu zorunlulukmuş gibi kutlama haline getirmeyelim. Sevgiyle, mutlulukla kalmanız ve sevdiklerinizle bir ömür beraber olmanız dileğiyle efendim…

13 Şubat 2009

Hakkımda birşeyler döktüm...


Hakkımda bir şeyler yazmak istedim, her ne kadar insan karşısındakini çok fazla tanıyamasa da, en azından hakkında bir şeyler bilmek, onun nasıl biri olduğunu az da olsa gösterir. Ben de sevdiğim, sevmediğim, hoşlandığım her bir şeyi sizlerle paylaşmak istedim.

Cebimde 5 kuruş param olmasa bile gezmeyi seven, dükkanları kolaçan edip çıkan biriyimdir. Tek tek sevdiğim bütün mağazaları dolaşırım, acaba yeni neler gelmiş, moda neymiş… Hatta alamayacağımı bile bile beğendiğim bir şeyi, kabinlere bir hışımla girip denerim. Resim çekmeyi de ihmal etmem çünkü en az almış kadar olurum o kıyafeti. İndirimi beklerim, ne de olsa indirime girecek diyerekten almam. Biriktiririm bütün bozuklukları. Hesaplıyımdır biraz. Bazen de hiç hesapta yokken bir şeyler alma hastalığı vardır bende. Sezon bittiğinde, geçen sezonun kıyafetlerini alırım, bir sonraki seneye giyiyim diye. Alışveriş rahatlatır beni hele sinirli zamanlarımda.

İnternet, bilgisayar… acayip düşkünümdür. Olmazsa olmaz diyeceğim şeylerden biri. Artık pek gazete okuyup, televizyon da izlemiyorum çünkü her bir şeyi internetten takip ediyorum. Sabah ilk olarak Hürriyet sayfasına bakarım, dünyada neler olmuş bitmiş… Arkadaşlarımla sohbet en keyif aldığım şeylerden biri. Çünkü bütün arkadaşlarım benden uzakta, en azından yakınlaştırıyor internet bizi sevdiklerimize. Bir de blog yazma çılgınlığı sardı beni. Şiirlerimi, yazılarımı, içimi döktüğüm bir blog sayfası oluşturdum. Paylaşmak güzel bir şey hislerini. Haliyle rahatlatıyor insanı. Yazmak çok keyifli.

Ev halini de seviyorum. Zamanımın büyük çoğunluğu evde geçiyor. İstediğin her şeyi yapma özgürlüğüne sahip oluyorsun evde. LOST türü dizileri seviyorum. Acaba bir sonraki bölümde neler olacak diye heyecanlanmak o kadar güzel bir his ki. Bir de filmlerim var. Bir filmi tekrar tekrar izlerim, hiç sıkılmam. Film canavarıyımdır. Bir de yanında abur cuburlar, içecekler ve sevdiğin birileri varsa, film izlemek kaçınılmaz oluyor. Ama bazı filmler vardır ki, mutlaka sinemada izlemeye saklarım. AFM sinemalarında dev ekranda korku filmi izlemek gibisi yoktur. Hiç kaçırmam.

Fotoğraf çekmeyi, grafik tasarımlar yapmayı çok seviyorum. Her ne kadar makinam olmasa da şu an, sahip olduğum anda elimden düşmüyor. Hemen deklanşöre basıp çekiyim hevesinde değilimdir. Mutlaka çekeceğim bir enstantaneyi ayarlarım, ışık olsun, perspektif açı olsun… Bir de çektiğim kişi zaman zaman “ee hadi ama çek” diye sabırsızlanmaya başlar. Ama güzel bir şeyler ortaya çıkarmak için de uzatırım bu süreyi. Kolay değil. Bazen profesyonel havasına büründüğüm anlar da oluyor. Sanki bu işin ustasıymışım gibi davranıyorum. Kaybediyor insan kendini sevdiği bir şeyi yaparken. Bir de çektiğim fotoğraflar üzerinde ışık oyunları ile oynamaya bayılıyorum. En sevdiğim renk siyah beyazdır fotoğrafta.

Muzik dinlemek… İşte beni en çok keyiflendiren, kafamı dağıtan nadir şeylerden biridir. Muzik dinleyince kendimden geçiyorum, bambaşka bir dünyaya gidiyorum sanki. En çok nostaljik türlerini seviyorum. Eski parçalar, onlardan kopamıyorum. Yatağıma uzanıp, kulaklıklarımla dinlemek çok keyifli geliyor bana. Hem ilham geliyor şiirlerimi yazmak için, hem de hayallere dalıyorum. Sevdiğim bir şarkıyı tekrar tekrar 100 defa dinlerim, hiç bıkmam.

Sevdiğim biriyle dertleşmek, bir yandan sıcak sıcak kahveleri yudumlarken, o kadar keyif alırım ki. Her ne kadar zaman zaman yalnız kalmayı sevsem de, aklıma ilk gelen kişiyi çağırıp “hadi gidelim bir yerde kahve içelim konuşalım” demezsem olmaz. Ben teklif etmeyi daha çok seviyorum, çünkü karşı tarafı mutlu ettiğimi bilmek beni de mutlu ediyor haliyle.

Zaman zaman sinirli olduğum anlar oluyor, çok fazla kurguluyorum bazı şeyleri kafamda, aslında hata ediyorum ama yaşadığım onca olumsuz olaylardan sonra böyle düşüncelere kapılıyorum. Hiç kimseyi bilerek, isteyerek kırmam. Ama elimde olmadan kırmışsam ve bunu er geç anlamışsam, mutlaka özür dilemek için elimden geleni yapıyorum. Geç olduğunu bilsem de bazı şeyleri düzeltmek için asla geç değildir benim için. Birine kızmışsam eğer, mutlaka geri çekilirim, kendimle yalnız kalmak isterim ve kapanırım odama. Ben çok açık sözlüyümdür, he hissediyorsam onu söylerim, gösteririm. İçimde bir şey kalmaz yoksa rahat edemem ve karşımdakinin bunu da bilmesini isterim.

Ailemi seviyorum. Her ne kadar uzaklaşıp kendim bir hayat kurmak istesem de, onlardan kopmak düşüncesi zaman zaman burkuyor içimi. Ama onların sevgisi bana yetiyor. Beni sevdiklerini biliyorum. Her zaman benimle olacaklarını biliyorum, o yüzden nereye gidersem gideyim her zaman benimle birlikteler. Onlar bir yana, dünya bir yana.

Teknoloji marketlerini seviyorum. Dolaşmak için büyük, bakmak için birçok şeye sahip olabiliyorsun. Web kameralarıymış, telefonlarmış, makinalarmış… dolaşıp dururum. En çok dev ekranlı televizyonlardaki filmlere bakmayı severim. Plazmalar bahane olur o anda, ekranın rengine, büyüsüne kapılırım. Yaramaz çocuklar gibiyim sanki. Bazen açılmaması gereken kutuların içini açar didik didik ederim ürünleri. Çaktırmadan koyarım sonra yerlerine.

Doğayı seviyorum. Ormanın kokusunu, toprağın kokusunu. Belki şehir hayatı bıktırdı beni. Yeni yerler keşfetmeyi istiyorum. Çok uzakta olan minik köyler, mitolojik yerler… Hele yanımda sevdiğim ya da sevdiklerim varsa işte o zaman doğa yürüyüşleri, konaklamalar kaçınılmaz olur bende.

Kolay kolay sevemem birilerini, bir yamuğunu, bir ters hareketini gördüğüm anda biter bende o kişi. Çok duygusalımdır. (yengeç burcu) Çok fazla fedakarlık yaparım sevdiğim biri için. Ondan da beklerim zaman zaman. Birini gerçekten sevmişsem sahiplenirim. Kolay kolay bırakmam, bırakamam. Dostluk, arkadaşlık önemli benim için. Olmazsa olmazlarımdandır. Ama işin içinde aşk varsa eğer ki ben buna sevgi, tutku diyorum çünkü aşk kelimesine alışamadım, her anım, onu düşünmekle geçer, gerçekten sevmişsem ondan kopamam. Benim bütün hayatım olmuştur o kişi.

Sevdiklerimi süprizlere boğmayı severim. Her an, her zaman bişiler almak, onlar için tasarlamak, sevdiği şeyleri paylaşmak inanılmaz keyif verir bana ve haliyle mutlu olurum. Hediye almanın yeri ve zamanı olmaz bende. Süprizlere bayılıyorum. Bana yapılması kadar, karşı tarafa da hiç beklemediği bir anda süpriz yaparım. Mutluluk paylaşıldığında gerçektir ve çoğalır.

Bir de hayvanları seviyorum. Bütün hayvanları. Bazen yol kenarında gördüğüm karınca sürüsüne bakar, izlerim. Minik minik kırıntılarla beslerim onları, yiyeceklerini nasıl taşıdıklarını izlemek de ayrı bir keyif. Bir hayvanın incindiğini görmek, beni de incitir haliyle. İçim burkulur. Elimde olsa kocaman bir çiftlik satın alır, dünyadaki bütün hayvanları koyarım içine.

İşte böyle bir ben… Belki kendinizden de bir şeyler bulursunuz benden. Kendimi daha çok sevdim şimdi böyle yazarken, rahatlıyorum işte diyorum ya. Yazmaktan asla bıkmam. Sevgiyle kalın…