Merhabalar efendim, bendeniz Mel

Blog sayfama hoşgeldiniz. Mutluluk, paylaştıkça çoğalır ve gerçek olur. Ben de sizlerle, tamamen bana ait olan yazılarımı ve şiirlerimi paylaşmaktan mutluluk duyuyorum.
Sevgiler ve esenlikler sizlerle olsun...


SEN, SU OLMADAN YAŞAYABİLİR MİSİN? " O YÜZDEN KAPININ ÖNÜNE BİR KAP SU LÜTFEN ... "

Atatürk'ün muhteşem duvar kağıdı

Atatürk'ün muhteşem duvar kağıdı
Resme tıklayarak indirebilirsiniz

25 Ocak 2009

Boş sayfa


Boş bir sayfaya bakmak gibi hayat.
Kayboluyorsun içinde, aklında
binbir düşünce.
Dalıp gidiyorsun...

Göz yaşların mürekkep o sayfaya,

damlıyor damlıyor...

Boşluk ondan.
Şeffaf herşey...
En azından süslüyor sayfanı...

Ne bir başlangıç var sayfaya konu,

ne de bir hikaye var sonu belli.
Sanırım daha çok gözyaşı
akıtmak lazım...
Süs olsun bu sayfaya...

19 Ocak 2009

Kum fantezisi

Bu izleyeceğiniz video, kum sanatı ile ilgili. Ben çok beğendim, izlerken insanı bambaşka diyarlara götürüyor sanki. Hem görüntü hem müzik olarak gerçekten çok başarılı bir eser ortaya çıkarmış sanatkar arkadaşımız. Aydınlatılmış cam üzerine ince kum ile çok güzel desenler ortaya çıkarıyor elleriyle. İzlemeden geçmeyin.


http://video.mynet.com/bengulyigit/kum-sanati/352776/

(linki kopyalayıp, yapıştırın)

15 Ocak 2009

Pazar kahvaltısı için demet demet tavsiyeler


Tatilin son günü olan pazar günü, evde kahvaltı etmek pek bir zor gelir insana. Hadi çıkıp da dışarıda kahvaltı edelim diyenleriniz yok denecek kadar azdır. Pazar keyfi bir başka oluyor. Elinizde gazeteniz, dergileriniz, masada çeşitli kahvaltı menüleriniz, çayınız ve kahveniz eşliğinde güzel bir pazar keyfi geçirmek istiyorsanız, sizlere tavsiyem: " IKEA' DA SABAH KAHVALTISI "
Ben birçok mekanda kahvaltıya gitmiş biri olarak sizlere IKEA'yı öneriyorum, neden ? Öncelikle kahvaltı menüsüne çok fazla para harcanmasına karşıyım. Açık büfeli sofralar olduğunda ne de olsa çok fazla yiyemiyorsunuz ve az yiyenler gene de sabit bir "şişirilmiş hesap" ödemek zorunda kalıyor. İşte Ikea'da böyle değil. Özetle menüyü ve fiyatı sizlere açıklıyorum:

Kahvaltı tabağı (zengin çeşit),
sosis sote tabağı,
sınırsız çay ya da kahve (bıkana kadar içebiliyorsunuz)

İşte bunların hepsi sadece
"2 ytl" !

Bunların dışında, çok güzel muffin kekler, sandviçler ve daha birçok şeyi de kahvaltınıza dahil edebilirsiniz, üstelik çok çok az bir fiyat ekleyerek...

Sabah saat
08:30 - 12:30 saatleri arasında keyifli bir sabah kahvaltısı geçirebilirsiniz. Eee iç mekan da pek bir hoş. Özellikle çocuklu aileler için çok uygun bir mekana sahip. Eşlerinizle beraber kahvaltı ederken, çocuklarınız da rahatlıkla ve güvenli bir ortamda oyunlarını oynayabilirler. Hem de kahvaltı ettiğiniz yerin tam ortasındaki çocuk sahasında.
Ben en çok sınırsız kahve ve çay servisini seviyorum. Böylelikle hem muhabbetler uzuyor, hem keyifler daha bir artıyor.

Şimdiden iyi pazarlar dilerim, umarım sayemde memnun kalırsınız ve hoş bir pazar keyfi geçirirsiniz...



3 Ocak 2009

Hayvanlar için özgür bir dünya



Bir hayvansever olarak, hayvan katliamlarından bahsetmek istiyorum. Fazla uzun tutmayacağım çünkü, yazarken bile içimde buruk bir acı, üzülüyorum haliyle. Biz insanlar gibi, hayvanların da bu dünyada özgürce yaşamaya hakları var. Bunu inkar edenleri ben insandan saymıyorum bile.Nasıl insan olabilirler ki? Onları incitirken, hiç mi üzüntü, içlerinde bir acıma duyguları yok. Bence onların içinde birşey yok, boş yani bomboş. Ruhsuzluk var.
Bizler de birer hayvanız zaten, yalan mı? Ama düşünen hayvanlarız. Sadece "insan" olarak adlandırılmışız. Ben, bir insana "hayvan" diye hakaret etmem çünkü hayvan terimi benim için bir canlıdır. Allah'ın yarattığı sevgi dolu bir canlı. Hayvanların bile, bazı insanlardan daha düşünceli olduğunu düşünüyorum. İnsanlar kadar acımasız değiller. Hayvanlara acı çektiren insanların, benim dünyamda yeri yoktur ve olamaz. Bir hayvansever olarak, hayvanları istemeyen insanlara buradan sesleniyorum:
Bakın sizleri de düşündüm efendim...
Hayvanları sevmiyor musun? Bu dünyada yaşamaya hakları yok mu diyorsun? Hmm.. tamam. Git o zaman kendine bir dünya yarat, hayvanların olmadığı. Ya da git başka bir gezegende hayat ara. Ne de olsa binlerce gezegen var, yalan mı? Haa eğer bir tane hayvansız gezegen bulursan oraya yerleş. Ohh mis gibi. Unutmadan, uzaylılara da benden selam söyle. Ooo bunlar bana fazla diyorsan kal o zaman kendi dünyanda!
AMA YETERKİ HAYVANLARA EZİYET ETME, LÜTFEN ONLARA DOKUNMA DÜNYALI !

Kıyamet (nam-ı diğer savaş) made in insanoğlu™


Kıyamet yeryüzüne inecek ve insanoğlunun ve tüm varlıkların soyu tükenecek diyorlar. Bence kıyamet dünyaya çoktan indi ki... Kıyamet derken ne anlıyorlar acaba? O filmlerde gördüğümüz yaratıklar mı? Uzaylı saldırıları mı? Doğal afetleri saymıyorum, çünkü en kötüsü "MADE iN iNSANOĞLU" olan kıyametler. Bence, asıl kıyameti yaratan insanoğlu evet. Yani insanlar kendi sonlarını kendi hazırlıyor. Örnek; Savaşlar... Bu savaşlar gökten inmiyor ya! Cehennem de cennet de bu dünyada. Afedersiniz, öldükten sonra gidilen yer değil bence. Çok tartışmaya açık bir konu ama ben böyle düşünüyorum. Bu dünyayı cehenneme çeviriyorlar. Cennete hasret bırakıyorlar yalan değil. Ama ne diyebilirim ki? Melek olmak kolay değil, ama şeytan olmak çok kolay. Ya kolay yolu seçmek işlerine geliyor, ya da yapacak işleri güçleri olmadığı için, boş yere kargaşa çıkarmak istiyorlar. Neyin savaşını yapıyorlar hala anlamış değilim. Zaten savaşların bir anlamı yok ki. Mantık arayamazsınız zaten. Mantığın olmadığı yerlerde de boşluk hüküm sürer. Buradan şiddetle kınıyorum savaşları. Ve bu tür olayları meydana çıkaran ve cehennemi yaşatan her kim ya da kimlerse, onları insandan saymıyorum ! BARIŞ + CENNET GİBİ BİR DÜNYA'ya...

Kelebek gülümsemesi


● Bir arkadaşıma, beni tanımlayan 6 kelimeyi yazdım. O da; gece, çıplaklık, kelebek, sessizlik, uçurum, ve zaman kelimelerinden oluşan bu şiiri yazdı bana:



Her şey yansımaydı aslında,
Uzun gecen gecelerin ıslak saatlerinde..
Çıplak bir tenin üzerinden süzülen minik bir
damlaydı…
Hep geceleri,
Bir kelime uçar gelir konu verirdi kelebek
Gülümsemene
"Sessizlik" derdin gözlerinle
(o ki sessizliği dinlerdi, ta ki susana kadar)
Sonra bak…
Siyah bir uçurum var,
Uyumadığın her gece suyolu olurdu yanakların
Hiç bir kelime diğerinin yanına yakışmazdı böyle Zamanda...
Sen sessizlik derdin…
Oysa hiç susmazdı gecen...

01:55 - 13.07.2008

2 Ocak 2009

Kağıt kayık

Kağıttan minik,
pembe bir kayık; o, ben...
Derin, sonsuz ve
mavi bir deniz var; bu, hayat...
Yüzüyorum biraz eğik...
Biliyorum,
yavaş yavaş eritecek su beni...
Yok olup gideceğim.
Su acımasız bana.
Dayanabildiğim kadar artık,
yüzüyorum...
Yolum uzun.
Gökyüzü açık mavi, çok güzel...
Şöyle bir bakıp gülümsüyorum.
Ama kağıttanım ben,
hassasım...
En ufak bir dalgada,
batarım...

Deniz büyük,
ben ise yalnız ve küçük...
Direniyorum.
Düşünüyorum...
Belki, bir kayık daha vardır
benim gibi...
Ona rastlamanın hayaliyle,
zar zor doğrulup, ilerliyorum...
Gün batıyor ama hala kimse yok...
Yok...

Uykuya inat


Uykum geldi ama yatmıyorum. Sırf inat bu bendeki. Uyumamak için direniyorum zamana. Aklımda binbir düşünce, nasıl uyuyayım ki? Uyuyamıyorum. Yatsam, gözlerim tavanda bakakalıyorum öylece. Gözlerim geceye yenilmiş, darmadağın olmuş saçlarım öylece oturuyorum pc başında. Film izlesem olmuyor, birileriyle muhabbet etsem de... Kedim yatağında uyuyor, o kadar huzurlu ki. Bazen düşünüyorum bir kedi mi olsaydım diye... Neden mi? Bilmem, Kafasına takacağı birşey yok, ileride ne olacak korkusu da... Bir yanım, hadi Melisa yat artık diyor, diğer yanım da, yatma daha erken ne de olsa uykun gelecek ve zamana yenileceksin diyor. Melekle şeytan oyunu gibi sanki. Elim çenemde, oturuyorum yatağımda. Kapkaranlık burası. Sadece laptopumun ekran ışığı aydınlatıyor. Sabah kalkınca değişen ne olacak diye merak ediyorum. Keşke... keşke şöyle olsaydı diye içimden bir sürü düşünceler geçiyor ama, keşkelerle yaşamak da iyi birşey olmasa gerek. Sanırım "hadi Melisa yat" diyen tarafıma yenik düşeceğim. Hem belki güzel bir rüya görürüm, en azından bunun düşüncesiyle uyumak güzel bir fikir öyle değil mi? İyi geceler ________

1 Ocak 2009

Yeni yıl geldi de hoş mu geldi?


Şimdi yeni yıl ile ilgili düşüncelerimi paylaşacağım sizlerle. Evet, merakla beklediğimiz yeni yıl geldi. Önceleri heveslenirdik, bir an önce gelse de şu yılbaşı, tebrik kartlarını iletsek, hediyeler alsak ya da bizlere gelse... Acaba o gün kim arayacak beni? Şimdi yeniyıl bahanesiyle, aramaya çekindiğim kişileri bir bir arasam mı? Falan filan diye düşünmeyeniniz yoktur. Herkes mesajlar çeker, kartlar ya da mailler atar birbirine. Kimisi evinde kutlar, kimisi de dışarda bir yerlerde har vurup harman savurur. Yeni yıla girmek ne demek? Takvimde sadece değişiklik mi? Yoksa hayata yeniden başlangıç yapmak için bir fırsat mı? Bu kadar hevesleniyoruz fakat, dünya kötüye gidiyor, yalan mı? Aaa 2009'a girdik, oleyy, yaşasın gibisinden kutlamalar yapıyoruz, acaba birbirimize olan sevgimizi gösteriyor muyuz? Acaba tüm bu yaptıklarımız içten mi yoksa laf olsun diye mi? Yeni yıla girme gerekliliği olmasın bu duygu gösterilerimiz. Biraz da icraat önemli, herşey sözde değil öyle değil mi? Sürekli yeni yıl kutlamaktan bıktım ben yalan değil. Mutlu yıllar dilemekten de öyle... Bu sefer gerçekten mutlu yıllar görelim isterim. Gerçekten birbirimizi sevelim. Benim için her zaman yeni bir gün zaten. Sizler için de öyle olsun... Herşeye rağmen hepinizin yeni yılını kutlarım. Dilerim herşey istediğiniz gibi sonuçlanır. Noel baba gibi "ho ho ho" diyerekten, sevgiyle kalın efendim.

Benden birşeyler


Mükemmel değilim evet; İstemeden kırdığım insanlar oldu, dengesiz davranışlar gösterdiğim oldu, ağır laflar ettiğim de oldu, affetmediklerim de oldu, hayatımdan sildiklerim oldu, sinirlendiğim zamanlar oldu, hıçkırarak ağladığım da oldu, bi anlık umutsuzluğun ve karamsarlığın bana olumsuz etkileri de oldu... Oldu, oldu işte, hayat bu. Evet zamanı geriye döndüremem, yaptığım hataları geri alamam. Yaşadığım ve yaşattığım her olayda olumlu ya da olumsuz izler bıraktım. Söylenmemesi gereken laflarım da oldu. Ama ettiğim olumsuz hiçbir lafı da silemem. Hatalarımla ve doğrularımla yaşıyorum. İyi bir insan olduğuma inanıyor ve bunu devam ettirmek için çabalıyorum. Geçmişi geride bırakmaya çalışıyorum. Geriye yarın kalıyor ama yarın da herşey çok mu güzel olacak? Bunu da bilemiyorum. Bugün iyisindir, yarın da kötü. Bugün ya da yarın nasıl olacağımı ben asla bilemem. Ben değil, hayat değiştiriyor beni. Olumsuz şartlar, zorluklar. İnsanların mükemmel olduğu bir dünya neye yarar?Sıkıntısı çekilir mi? Olumsuzluklarla dolu bir dünyada, mükemmel olmak, zor değil mi? Peki, kötülüklerin bilinmediği bir yerde, iyilik ne arar? Hatasız bir dünyada, doğrular nasıl bulunur? İnsanları güzelleştiren biraz da kusurları değil mi? Kusur olmayan, çirkinlik bulunmayan bir ortamda, mükemmelin ve güzelin ne kıymeti olur ki? İşte ben mükemmel olmak istemiyorum, o minik kusurlarla dolu ama asla kalbinden sevgisini eksik etmeyen bir insan olmak istiyorum. Yaptığım hatalarla değil, yaşattığım güzelliklerle sevilmek ve tanınmak istiyorum. İyi bir insan olduğuma inanıyorum. Yaptığım hatalarıma buradan bir kez daha teşekkür etmek istiyorum. Teşekkürler, sayenizde büyüyorum, gelişiyorum, doğrularımı şimdi daha iyi biliyorum...

Cesaret

Cesaretsizlik var biraz.
Bundandır belki suskunluğum...
Korkuyorum
belki de...
Bundandır durgunluğum.
İçimdekiler dökülürse,
çözülürmü bu kördüğüm
bende?
Kelimeler bir kelebek misali
uçuşur mu gökyüzünde?
Usulcana gelir mi yanına?
bulunduğun yere?
Kulaklarına fısıldar mı
güzel nağmelerle?
Peki...
Peki sen duyunca bunları,
İşte o zaman
güzel nağmelerime karşılık
verir misin nağmelerinle?
Sonra,
sen de severmisin
beni tüm kalbinle?

Kuş olsaydım



Minik bir kuş olmak isterdim...
Bir çift kanadımla,

senin için
önümdeki tüm engelleri yolları aşardım.
Gelirdim yanına, pencerene konardım.
Sessizce bakardım sana, izlerdim...

Belki beni görürdün alırdın yanına,

ben olduğumu bilemezdin...

Okşardın beni, öperdin,severdin...

Özlem giderirdim sana baktıkça.
O sıcacık ellerini, o masum bakışlarını hissederdim...
Seninle gülümserdim.

Keşke bir kuş olsaydım...

Hergün pencerene konar seni izlerdim...

Senin için çırpardım o minik kanatlarımı.

Denizleri aşmam gerekse bile gelirdim.

Asla üşenmezdim...

Değerdi sonunda, yanında olmam yeterdi.

Seninle olmam yeterdi sevdiğim.

SENİNLE OLMAM YETERDİ...

Biliyor musunuz?

Hayatta yaşanacak o kadar çok güzellikler mutluluklar var ki... Ama bunların olmayacağını düşünüp herşeyden birden vazgeçmek... Sevginden, seni seven insandan bile vazgeçmek... Bir anlık umutsuzluğun, sana yaşatacağı hayal kırıklığını görmezden gelmek... İşte o an belki bir gün... Geride bıraktığın o güzellikleri kaçırdığını anlayacaksın hatta arayacaksın ama nafile...

Keşke olsa dediğim

Ne isterdim biliyor musunuz? Bir sihirli değneğim olsa keşke... Böyle mutluluk saçan bir değnek. Uzun, ince, altın kaplamalı bir renk, ucunda bir yıldız, bembeyaz ve parıldayan... En üzgün anımda bir dokunsam ona.. Etrafa ışık saçsa mutuluklar saçsa. Yok etsem tüm kötülükleri birer birer onunla... Siyah beyaz herşeye dokunduğumda, gökkuşağına bürüse... Uzaklaştırsam kendimden acıları... Dokundurduğum herşeyde güzellikleri yaratsa mutlulukları çoğaltsa keşke. Hani olurya en umutsuz anında seni mutlu edecek bir sihir ararsın... İşte öyle bir değneğim olsa keşke... Ama çok hayalperest biriyim işte.

Zaman

Ey insan, üzme kendini.
Durdur gözyaşlarını bak,
geçiyor zaman...
Gidenler birgün gelmiyor.
Duruyor akan sular,
kuruyor toprak.
Etrafındakiler yok oluyor bir bir...
Çiçekler açtığı gibi soluyor.
Herşeyin başlangıcı,
birşeylerin sonu oluyor.
Bu yüzden tutun hayata...
Bırakma...
Zaman da akıp gidiyor herşey gibi.
Giden zaman da gelmiyor,
gelmiyor...
Birgün herşey elbet son buluyor.
Hadi üzülme boş yere,
gülümse. ..
Zamanı durdurmak senin elinde !

Tuval ve fırça

Tuval senin bedenin,
ben de fırçan
üstünde gezinen...

Her bir dokunuşum
iz bırakıyor
bedeninde.
Desenler çiziyor
ellerim...

Hiç bitmesin bu aşk-ı sanat,
bırak resmedeyim geceyi
sana...

Bir de fısıltılar var,
söylenen...
Onlar da fırça darbeleri...

Nefesin karışıyor nefesime,
ortaya çıkan ise
renkler...

Müzik mi?
boşver...
Senin sesin bana yeter.

Aşk pastası


Hayatım, bak bugün ne yaptım? Pasta yaptım en güzelinden. Yumurta yerine 3 öpücük kullandım. İçine attım attım... Karıştırdım. Ha bir de var ya, kabartma tozu yerine de bol bol sevgimi kattım. Çırptım çırptım... Böylece sevgimi kabarttım. Şeker bulamayınca, ona yakın olan tatlı kalbimi çıkardım aldım... Onu da içine attım. Birşeyler eksik dedim... Kenarlarını mutlulukla süsledim. En güzel isim olan Aşk'ı üstüne yazdım. Böylece sevgi pastamızı tamamladım. İşte sana özel bir pasta... Eee şimdi ister misin bir lokma?

Anlamsız


Dümdüz bir yol
kapkaranlık ve asfalt.
Fazla anlamı olmayan
sonsuzluk...
Bir ben varım,
bir de umutsuz bir ben.
O yolda sessizce ilerleyen…
Tek yoldaşım gölgem olmuş benim…
Ve esen deli rüzgar…
Bir de gece lambaları var yanımda
Sokağı aydınlatan…
Üşümüş bir de bedenim var.
Ellerim ellerime kenetlenmiş ve yüzümden düşen bin parça…
Ne siz sorun, ne de ben söyleyeyim.
Sessiz kalayım.
Bırakın gideyim yalnız, ardıma bakmadan…
Karanlıkta kaybolayım, tıpkı…
Tıpkı gidenlerin bir daha dönmediği gibi…

Hayal


Karanlık bir oda ve yanan 3 tane mum masamda. Rüzgarın hafif esintisi okşuyor tenimi. Bir yanda düşüncelere dalan bir ben ve isyan eden bir ben daha... Hatırladığım hiçbir şey yok mazilerden, sadece çalan romantik bir muziğin kulaklarımı çınlattığı o eşsiz tatlı melodisi, bu şarkı biraz eskilerden... Alıp götürüyor sanki çocukluğuna. Böyle biraz buruk bir his, biraz da mutlu hissettirdiği bana. Aklımdan geçen binbir düşünce... Bilemiyorum, bazen ne olduklarını dalıp gidince... Gözlerimi kapıyorum sadece. Bırakıyorum kendimi hayallerime. Gözkyüzünden bir el uzanıyor sanki, hissediyorum. Tutup çekiyor beni, şaşkın, gülümsüyorum. Sıcaklığı hissediyorum sanki. Hayali meyali görüyorum beni gökyüzüne doğru çekişini. Alıp götürüyor beni eşsiz gökyüzündeki yıldızlara. Samanyolundan geçiriyor... Ayın etrafında gezdiriyor duraksızca. O minik minik ışıkları topluyor bir araya. Var ya, yıldızlardan bir kalp çiziyor bana... Ama; Gözlerimi açtığımda, işte o an, bakıyorum etrafıma tüm bunların bir hayal olduğunu görüyorum. üzgün bir bakışla kalakalıyorum... Gerçek olsaydı diye düşünmeden edemiyorum...

Eşsiz


Tatlıya benzer sevdiğim; Hani canı çeker ya insanın, her yiyişinde içinde bir kıpırtı olur bir mutluluk... Güler gözlerinin içi. Hani yemezsen bir yerlerin şişer derler, tıpkı sevdiğinin yokluğunda duygularının kabarması gibi. İşte çok TATLIDIR benim sevdiğim.

Denize benzer sevdiğim; Hani tüm dertlerden uzaklaşmak, o sonsuz maviliğe koşmak istersin. İçini huzur kaplar baktıkça o derin maviliğe. Uzun uzun soluklarsın o denizin eşsiz kokusunu. İyi hissedersin. Tıpkı sevdiğini koklarken hissettiğin gibi... İşte çok DERİNDİR ona hislerim.

Rüzgara benzer sevdiğim; Sanki onun nefesiymiş gibi koşarsın o serseri rüzgara. Sevişir sanki bedenin onunla. Her esişinde savurur saçlarını, tenindeki o serin esintiyi hissedersin. O'nun nefesiymiş gibi, kapar gözlerini kendini teslim edersin rüzgara. İşte NEFESİMDİR benim sevdiğim.

Ve yıldızlara benzer sevdiğim; Hani karanlıkta görebildiğin tek şey olur yıldızlar, geceni aydınlatır, gözlerinde parıldar. Uzak bile olsa gülümser sana. Ve işte o yıldızlar da kalbi olur gecenin, tıpkı sevdiğinin o eşsiz yüreği gibi. İşte IŞIĞIMDIR benim sevdiğim.

Ama hiç kimseye benzemez sevdiğim; O eşsizdir benim için tektir. Tıpkı; eşsiz bir tatlı, eşsiz bir deniz, eşsiz bir rüzgar ve eşsiz bir yıldız gibi... SENİ SEVİYORUM SEVDİĞİM...

Elma


Yolda yürüyordu kız... Bir elma gördü kıpkırmızıydı ama, ulaşılmazdı ona. Birçok elmanın içinde en güzeliydi. Tek ve eşsizdi... Gün ışığının yansımasıyla parlıyordu yeşil yapraklar arasında. İstiyordu çok, uzanıp koparmayı onu ama çok uzaktı ona. Yetişmesine imkan yoktu. O kadar güzeldi ki, parlak ve kıpkırmızı bir elmaydı... Kusursuzdu. Ama elinden ne gelirdi ki... Öylece bakakaldı kız. Ona bakmak bile güzeldi. Uzak da olsa, koparıp almanın hayaliyle... İçinde oluşan o kıvılcım ve biraz buruk bir his... Hani imkansız derler ya bazı şeyler için, elma da onun için öyleydi. Bir o kadar yakın ama bir o kadar da uzaktı o elma ona... Ulaşılmazdı işte. Belki dalında bırakmak en iyisiydi. Kopardığı anda ellerinde çürüyecekti belki. O dalında güzeldi. Masumdu. Veda etmek de zordu belki. Çok isteyip elde edememenin verdiği o buruk acı... Giderken bakmadı ardına. Daha doğrusu bakamadı. Gömdü onu içine ve yüzünden düşen bin parça... Öylece bıraktı elmayı çünkü o ulaşılmaz aşktı...

Son


Her yanımda senden izler,
gözlerin ilham bana.
İçime bir fidan dikmişsin sanki büyüyor...
Mum yaktım bu gecenin hatrına,
sonra bir kağıt bir kalem,
karalıyorum gene...
Gözyaşlarım süzülüyor tenimden.
Mum eriyor, direniyor zamana tıpkı ben gibi.
Yavaş yavaş yok oluyor.
Bak kendimden geçtim...
Hayal dünyasındayım gene,
bir boşluktayım,
uçuyorum...
Kapattım gözlerimi,
açtım kollarımı bir kuş gibi.
Onlar kanat oldu bana...
Sona yaklaşıyorum hissediyorum.
İçimde bir korku,
kalp çarpıntısı...
Buna rağmen,
yüzümde bir gülümseme,
sebebi sen...

Aşk-ı gizem


Farzet ki,
tutkun,
bir nevi hayalet olsun
görünürken dokunulmayan...
Öylece uzaktan bakılan.
Sis bulutu kaplasın her yanı.
Ve o,
dans etsin kendi mezarında
tozu dumana katarak.
Bir o yana, bir bu yana...
Rüzgar eşliğinde savursun
o simsiyah saçlarını.
Elinde kadehi,
senin kan dediğini şarap niyetine içsin.
Süzülsün o damlalar dudaklarından yerlere...
Kıpkırmızıya bulansın toprak.
Senin göz yaşlarınla birleşsin.
Ama durmasın kalbini ateş gibi yakan
o çılgın dans...
O kadar yakınındayken,
ulaşılmazlığın o kahredişi,
senin o baktıkça içini ürperten
korkunla birleşsin ve
karışsın bu
aşk-ı gizem...